Yabancı El Sendromu (YES), kişinin ellerinden birisinin bireyin bilincinden bağımsız, “kendi bilinci varmış gibi” hareket etmesine sebep olan nörolojik bir sendromdur. Yani kısaca kişinin iki elinden biri, kontrolsüz olarak hareket eder; ancak bu hareket kasılma, fırlama gibi anlamsız hareketler değildir. Tıpkı beyin kontrolünde, sanki kişi gerçekten isteyerek hareket ettiriyormuş izlenimi verir.
Gerçekten de, bu sendroma sahip kişilerde elin hareketlerini beynin yarımkürelerinden biri (genellikle sağ yarımküre) kontrol eder; ancak o yarımkürenin kontrolü kişinin kendi bilinci ve isteği dahilinde değildir. Sendroma dair vakalarda, genellikle beynin sağ yarımküresinin kontrolü, dolayısıyla sol elin kontrolü yitirilir. Bu konuya az sonra döneceğiz.
Sendrom, genellikle epilepsi hastalarının semptomlarını rahatlatmak için beynin iki yarımküresinin cerrahi bir operasyon ile ayrıldığı bireylerde gözlenir. Aynı zamanda diğer beyin ameliyatları, inme, enfeksiyon, tümör, anevrizma, migren ve Alzheimer Hastalığı ya da Creutzfeld-Jacob hastalığı gibi dejeneratif beyin hastalıklarında da görülebilir.
Hastalıkta beynin özellikle temporal lob bölgesinin etkilendiği bilinse de, frontal, oksipital ve pariyetal lopların etkilendiği vakalarla da karşılaşılmıştır.
Sendromun en temel sebebi, elleri kontrol eden Birincil Motor Korteks (Primary Motor Cortex) denen beyin bölgesinin, Premotor Korteks’ten izole olmasıdır. Bu durumda beynin iki yarımküresinin aktif iletişimi kesilir ve bunun sonucunda beynin iki yarımküresinden biri kişinin kendi kontrolünde, diğeri ise “bilinçsiz” olarak çalışır.
Beynimizin sol yarımküresi, vücudumuzun sağ tarafını kontrol eder. Beynimizin sağ yarımküresi ise, vücudumuzun sol tarafını kontrol eder. Yani beynin lopları ile vücudumuzun kontrol edildiği yarılar birbirine zıttır.
Normalde bu iki yarımküre arasında Corpus callosum adı verilen bir köprü vardır ve bu köprü iki yarımkürenin sürekli ve aktif olarak birbiriyle iletişimini sağlar. İşte bu köprü bozulduğu (veya işlevsiz hale getirildiği) zaman, beyin kürelerinden biri bize “gerçek bilinç algımızı” katarken, diğeri bilincimiz ve kontrolümüz dışında çalışmasını sürdürür. Bu da, Yabancı El Sendromu’nun doğmasına neden olur.
Bu ilginç sendrom sonucunda kişi istemediği pek çok hareketi yapabilir. Örneğin beynimizin sol yarımküresi genel olarak “mantık, analitik düşünme, vb.” kavramlarla ilişkili işler konusunda daha baskınken, sağ lop daha “duygusal” olarak ifade edilen niteliklerimizden sorumludur (buna rağmen sağ beyin ile sol beyin arasında popüler kültürde vurgulandığı kadar derin farklar bulunmadığı hatırlanmalıdır).
Eğer sağ yarımküre kontrolden çıkarsa duygularımız kontrolümüz dışında işlevlerini sürdürmeye devam eder. Bu durumda sol elimiz mantığımız tarafından baskılanmayan duygularımızı ortaya çıkarmaya başlar. Dolayısıyla örneğin birinden nefret ediyorsanız; ancak onunla örneğin işiniz dolayısıyla bir arada bulunmanız gerekiyorsa, Yabancı El Sendromu’na sahip bireylerin sol elleri, kişiye istemsiz olarak tokat atabilecektir. Çünkü sağ beyin, kişiyi sevmediğimizi bilir ve beyin buna göre davranmayı dikte eder. Normal insanların sol beyni, yani mantıkları, kişinin normalde tokat atmasına engel olur; ancak Yabancı El Sendromu durumunda bu sağlanamaz.
İlk etapta bu ilginç ve sıra dışı gibi gelen sendrom, kısa sürede ölümcül bir probleme dönüşebilir. Örneğin otoeleştiri adı verilen bir vakaya da kişilerde rastlanmaktadır: Bu kişiler, kendilerinden hoşnut olmadıklarında, kendi kendilerine tokat veya yumruk atabilmektedirler. Öyle ki, ekstrem vakalarda kişi, eğer depresyona girerse, kişinin kendini boğabildiği bilinmektedir. Aynı durum, eş, çocuk veya tanıdıklardan aşırı tiksinme veya hoşlanmama durumunda, istemsiz olarak bu kişilerin öldürülmesiyle sonuçlanabilir.
Bu sendromun ne yazık ki bilinen ve genel geçer olarak işlevsel bir tedavisi yoktur. Genellikle bakıcı ya da doktor kontrolünde, elin kontrolüne sahip beyin yarımküresinin sakin ve tatminkar tutulmasıyla etkileri azaltılabilir. Örneğin kişi müzikten hoşlanıyorsa (ki müzik, daha ziyade sağ beyin tarafından işlenir) ve bireyin sağ beyni kontrol dışındaysa, düzenli olarak kişiyi mutlu eden müzikler dinlenmesi, istemsiz çalışan sol kolun sakin kalmasını sağlayabilir.
Yeni yapılan bazı araştırmalar, beynin iki yarısını cerrahi olarak düzgün bir şekilde birbiriyle iletişim kurar hale getirerek bu sorunu çözmeyi hedeflemektedir; ancak kesin bir başarıya ulaşılamamıştır.
Sendromun Biyoloji Felsefesi ile İlişkisi
Bu durumun biyoloji felsefesi açısından da önemli anlamları bulunmaktadır.
Yabancı El Sendromu ve bu sendromun etkileri, beynimizi kontrol eden ve fiziksel dünyadan etkilenmeyen “ruh” gibi fizik-üstü herhangi bir kontrol mekanizmasının olmadığı fikrini güçlendirmektedir. Bu sendromun gösterdiği, davranışlarımızın tamamen ve yalnızca fiziksel beyinsel faaliyetlerinin bir ürünü olduğunu düşündürmektedir. Eğer bilincimiz, algımız ve “benlik” hissimiz fizik-ötesi bir kontrol mekanizmasına sahip olsaydı, corpus callosumun işlevinden bağımsız olarak beynimizin sol ve sağ yarımkürelerine hükmedebilmemiz veya bu yarımkürelerde bilincimiz dışında üretilen davranışların tamamen anlamsız ve rastgele olması beklenirdi. Halbuki Yabancı El Sendromu’nda gördüğümüz, anlamlı ve duruma uygun, adeta “bilinçli gibi gözüken” davranışlardır.
Tabii bu sendrom, biyoetik açısından oldukça ilginç problemleri de doğmaktadır: Diyelim ki Yabancı El Sendromu’na sahip bir bireyin kendi kontrolü dışında olan eli, bir diğer insanı öldürdü. Bu durumda, sendroma sahip olan ve başka hiçbir psikiyatrik rahatsızlığı bulunmayan kişi suçlu sayılabilir mi? Eğer suçlu bulunabilir ise, suçun bireye ait olma yükümlülüğü böyle bir durumda nasıl meşrulaştırılacaktır? Eğer suçlu bulunamaz ise, hangi psikiyatrik gerekçe ile bir kişinin ölümünü makul kılabileceğiz; hele ki öldüren kişinin herhangi bir diğer psikiyatrik sorunu (şizofreni gibi) bulunmuyorsa? Daha da önemlisi, eğer ki böyle bir durumda kişiyi suçlayamıyorsak, özgür bir bilince sahip olduğumuz argümanını reddetmemiz gerekecektir.