Michelangelo’ya karşı büyük sempati duymamı sağlayan kişi, yüksek lisans öğrenimi sırasında ders aldığım Talat Kırış’tır. Anlattığı tarihsel hikaye ile birçok şeyi sorgulamama sebep olmuş, daha da fazla sarılmama sebebiyet vermiştir. Haftalık yazılarından bir kesiti sizinle paylaşıyorum.
Michelangelo’nun birbirinden güçlü ve etkileyici iki eserindeki iki farklı İsa’yı düşünelim. Eserlerin ikisi de Vatikan’dadır. İlki San Pietro Kilisesi’ndeki Pieta heykeli, diğeri ise Sixtine Şapeli’nin karşı duvarındaki Son Karar freskidir.
Pieta, yani Hristiyan sanatında ölü İsa’nın vücudunu kollarında tutan Meryem betimlemesi, ilk kez 14. yüzyılda Alman sanatında ortaya çıkmıştır ve pek çok sanatçı bu konuyu işlemiştir. İsa’nın çarmıhtan indirildiği, gömülmeden önceki andır. Kuşku yok ki en ünlü Pieta eseri Michelangelo’ya ait olanıdır ve Pieta Michelangelo’nun yaptığı heykellerin içinde belki de en etkileyicisidir. Davut, Musa, Esirler hepsi birbirinden güçlüdür ama burada taşın içinden doğan birbirine geçmiş iki beden, resmi sarmış derin acı, çarmıhtan yeni indirilmiş İsa’nın güçsüz, zayıf bedeni, buna karşılık sanki oğlunu değil de kaybettiği sevgilisini kucaklamış gibi duran genç Meryem’in vakur hüznü (Meryem’i neden bu kadar genç bir kadın olarak canlandırdığı sanat tarihçileri arasında ayrı bir tartışma konusudur), İsa’nın bedenindeki anatomik mükemmeliyet ve Meryem’in elbisesinden yere dökülmüş kat kat kumaşlar, duygunun, estetiğin, ustalığın müthiş bir kombinasyonudur. Mermerin içinden bütün bunları çıkartabilmek ancak Michelangelo olmakla mümkündür herhalde.
Pieta’da, ölmüş İsa’nın bedeni ne kadar güçsüz ve zayıfsa, heykelin durduğu yerin birkaç yüz metre ötesindeki Sixtine Şapeli’nin duvarındaki Son Karar freskinde, yeniden dirilmiş olan İsa da o denli güçlü ve heybetlidir. Yunan tanrısı Apollo’yu andırır. Hemen yanında Meryem ve Vaftizci Yahya, havariler ve melekler vardır. Mahşer günü gelmiştir. Cennete gidecek ruhlar İsa’nın sağından yükselirken, cehennemlik olanlar da sol tarafından aşağıya cehenneme sürüklenir. Bu freskoda Michelangelo, Hristiyan dünyası ile Yunan mitolojisini buluşturmuştur. Örneğin kayıkta ayakta durmuş cehennemlikleri kovalayan figür, mitolojide yeni ölmüş ruhları Styx nehrinden Hades’e götüren kayıkçı Charon’dur.