Michalengelo Allahsız mıydı?

Vallahi bilemem, ama adam dönemin en büyük dini mabedinin tam da merkezine enfes bir “hayat dokunuşu” koyabilecek kadar cesur ve gözükara imiş…

Vatikan: Hıristiyan Katolik aleminin merkezidir. Bir nevi Kabe olayı. Devlet başkanı Papa dır.

Böylesi bir ortamda, Michalengelo’dan, bu mabedin yani Sistine Şapeli’nin tavana Tekvin’de yer alan 9 sahnenin resmedilmesi istenir. Tavan da tavan yani, tam 21 metre yüksekliğinde. Düşünsenize, Kabe gibi bir mabed’e, en kutsal olayların resmedilme olayı ancak büyük bir ustaya verilirdi. Ama aslında Michalengelo heykeltraş, ressam olarak anılmaktan da nefret eden birisi. Resim yapmak dönüşü olmayan vuruşlar ile heykel yapmanın yanında nedir ki. Fakat iş başa düşünce sıvamış kolları büyük usta.Aslında Sistina’nın mimarı Bramante’nin kendisine kurduğu bir komple idi bu ressamlık işi. Amaç başarısız olmasını sağlayıp, gözden düşmesine yol açmak idi.

Michalengelo aslında bir heykeltraş, en büyük eseri 29 yaşında yaptığı Davud heykeli. Tam bir anatomi cambazı, her bir kıvrımı, her bir ayrıntıyı o taş bloklardan nefis bir ustalıkla çıkartabilmiş. Felsefi yönü de çok geniş, yaptığı heykeller ile konuşabilecek kadar da ruh hastası. Yaptığı heykellerin aslında mermer bloklar içerisinde hapsolmuş olduklarını düşünür, heykeli bitirdiği zaman “kalk gidelim” diyebilecek kadar felsefik görüşlüdür. İnsanın da benzer duygularda olduğu fikri yaygındır, ruhumuzun aslında toplumsal bloklar altında esarete mahkum olduğu faraz edilir.

Yine bu dokuz sahneyi Sistine Şapel’ine resmederken kurulan iskeleye yatarak değil, hep ayakta çalışarak resimleme işlemini bitirmiş Michalengelo. Yıkanmayı zararlı gördüğü için hiç yıkanmaz, bu yüzden de yanında kimse çalış(a)mazmış. Çektiği boyun ağrısını düşünemiyorum bile. Herhalde bu yüzden olacak, defalarca yarım bırakıp kaçmış gitmiş. Bir kaç kere Papa tarafından sırtında sopa kırılarak cezalandırılmıştır.

Heykellerinden anlaşıldığı gibi, anatomiye olan merakı sadece dış kas grubuyla sınırlı değildi. Daha derinleri merak ediyordu. En büyük merağı beyin idi. Fakat o dönemlerde değil anatomi, insana dokunup onu incelemek Allah’ın işine karışmak sayılıyordu. Bu sebeple bu tip işler öyle kolay değildi.

Derken “rivayete göre” Michalengelo başladığı işi bitirmek için Papa’dan rüşvet ister. Papa çok hiddetlenmesine rağmen, kendisine rüşvet olarak bazı kadavralar üzerinde çalışma imkanı sunar. Tabii bu olay hiç bir zaman kabul edilmez.

Ve ne sonunda aşağıdaki eseri meydana çıkartır. Tam 4 yıl sürer bu şahane eseri bitirmek. Tamamladığı son bölüm ise en ortada yer alan “Adem’in Yaratılışı” sahnesidir.

Sistine Şapeli

Tam 4 yıl sürmüş bu boyama işlemi. 1512 de tavanın son fırça darbesini de atarak bitirir Michalengelo. Öyle ki kimse Bramante’yi anmaz o mühendislik harikası tavanın muhteşem yapısıyla ilgili, herkes Michalengelo’yu anar. 1534’te bir başka resim işi için, The Last Judgement için tekrar Vatikan’a gelir. 1546’da ise, Bramante’nin yerine baş mimar olarak gelir.

Elbette ki hikaye burada bitmez, tüm bunların bir sebebi ve sonucu vardır elbet. Ademin Yaratılışı konulu sahneye bir göz atmak gereklidir.

Eser çapraz bir çizgi ile iki parçaya ayrılabilir. Soldaki parça, yeryüzünde Cennet Bahçesi’ni “Garden of Eden” temsil eder. Peyzaj tasvirini incelikle işlemekten kaçınan Michelangelo, cennet bahçesini basit yeşil renkli bir zemin ve mavi tonlarındaki dağlarla betimlemiştir. Cennet behçesinde Tanrı’nın henüz yarattığı ilk insan Adem’in güçsüz, neredeyse cansız bedeni kendini zorlukla destekler biçimde uzanmakta ve hayat bulmayı beklemektedir. Peyzajda basit hatlar kullanan Michelangelo Adem’i betimlerken aksine son derece özenli biçimde çalışmış ve insan vücudunu tüm anatomik ayrıntıları ile yansıtmıştır. Yaptığı anatomik incelemeler sonucunda oluşturduğu birikimi görkemli biçimde seyircisiyle paylaşan ressam, Adem’in estetik duruşunda tüm kasları ve eklemleri gerçekte olabileceğine en yakın biçimde göstermiştir.

Eserin sağ parçasında boşlukta süzülen Tanrı ve melekleri soldaki Adem’e doğru yaklaşmaktadırlar. Michelangelo’nun Tanrı figürü açık pembe kumaştan bir tunik ve bordo renkli bir pelerin içindedir. Gri saçları ve sakalı ile yaşlı ve bilge görünümlüdür fakat bir yandan da güçlü genç ve kaslı bir bedene ve keskin yüz hatlarına sahiptir. İncil’de Tanrı’nın insanı kendi suretinde yarattığı belirtilmiştir. Dolayısıyla eserde Tanrı’nın bir insan görünümünde (aslında insanın Tanrı görünümünde) olması tesadüf değildir. Tanrı yüzünü yaparken kendi yüzünden esinlendiğini de unutmamak gerek.

Tanrı’nın pelerini altında çeşitli çocuk yüzlerine sahip melekler onunla birlikte boşlukta süzülmektedir. Resimdeki ilginç ve tartışmalı noktalardan biri Tanrı’nın sol kolunun hemen altında yer alan figürdür. Bu figür birçok eleştirmen tarafından “Havva” olarak yorumlanmaktadır. Diğer melek figürlerine göre daha zarif ve kadınsı hatlara sahip bu figürün Tanrı’nın yaratmış fakat henüz dünyaya göndermemiş olduğu Havva olduğu iddia edilmektedir.

Kadın bedenlerini hep olduğundan kaslı resmetmiştir. Bununla ilgili olarak ta hiç çıplak kadın bedeni görmediği rivayet edilir. O yıkanmaz bedenle aksi zaten nasıl olurdu bilemiyorum. Hiç karşı cins ile ilgilenmedi – evlenmedi. Hemcinslerine karşı ilgi duyduğu anlatılır.

Eserin tam ortasındaki en can alıcı noktası Tanrı’nın parmağının Adem’in parmağı ile birleşmek üzere olduğu noktadır. Sağdan sola doğru yaklaşan figürleri soldaki Adem’le birleştiren bu nokta resmin odağına yerleştirilmiştir. Tanrı Adem’e doğru ilerlemekte ve ileri uzattığı parmağı ile Adem’in parmağına dokunmak üzeredir. Adem’in hafif bükük bileği ve cansızca düşmüş parmakları ile Tanrı’nın kasılmış güçlü parmakları birbirine zıtlık oluşturur. Hatırlayan varsa Nokia’nın açılış resmi de bir ara bu idi.

Buradaki ayrıntıyı 500 yıl sonra bir doktor fark eder. Evet Sistine Şapel’inin tam merkezine yapılan Tanrı resmi aslında bir beyin kesiti idi. Ve bu remin yapıldığı dönemde bunun ayrıntılarının bu kadar ince olarak resmedilmesi gerçek bir ustalık belirtisi idi.

Peki olay sadece bu muydu? Tanrının insan olarak resmedilmesi bir yana, Tanrı bütünün beyin olarak resmedilmesi ne ifade edebilirdi? Hem de Katolik inancının tam merkezinde yer alması?

Cevap basit…

Michalengelo bize İnsan – Tanrı ilişkisi hakkındaki çok basit bir gerçeği fısıldıyor:

Tanrı biziz, Tanrı bizim beynimizde yarattığımız bir olgudur.

Bir yanıt yazın