İki beyin yarımküresini birbirine bağlayan yoğun sinir ağlarının ismi ise “corpus callosum“, yani “zorlu gövde”dir. Bu karmaşık bağlantı, keseli memeliler haricindeki bütün memelilerin (Eutheria kladının tamamının) beyninde, korteksin hemen altında, uzunlamasına yarık boyunca bulunmaktadır.
Görüntüsünden anlaşılabileceği gibi görevi, beynin iki yarımküresi arasındaki iletişimi sağlamaktır. Beynimizin sol yarımküresi vücudumuzun sağ yarısını kontrol ederken, sağ yarımküre vücudumuzun sol yarısını kontrol etmektedir. İşte bu nedenle, corpus callosum çok kritik bir role sahiptir ve hasar görmesi (veya bazı durumlarda ameliyatla alınması) sonucunda Yabancı El Sendromu gibi çok ilginç nörolojik sorunlarla karşılaşılabilir.
Bu ilginç yapının ne işe yaradığı 1950’lere kadar çözülememişti. Nihayet, 1955 yılında University of Chicago’da bir doktora öğrencisi olan Ronald Myers, yaptığı çalışmalar sırasında bu yapının beyin küreleri arasında koordinasyonu ve insan da dahil olmak üzere hayvanların çoğunda karmaşık problem çözme yetisini mümkün kıldığını göstermiştir.
Corpus callosum, beynimizdeki en yoğun beyaz madde yapılı kısımdır. Beyaz madde, içerisinde sinir uzantıları olarak da bilinen aksonları barındıran beyin bölgeleridir. Corpus callosum içerisinde 200-250 milyon arasında akson bulunur.
Erkeklerle dişiler arasında bu bağlantı köprüsünün yoğunluğu ve nitelikleri arasında herhangi bir fark olup olmadığı, geride bıraktığımız asır boyunca devam eden bir tartışma konusudur. Bu tartışma öyle hararetli bir şekilde devam etmiştir ki, bazı beyin görüntüleme teknolojilerinin önünün açılması, bu tartışmalar sayesinde mümkün olmuştur.
Özellikle 1990’lardan sonra geliştirilen teknolojiler, gerçekten de cinsiyete bağlı olarak corpus callosum’un fark gösterebileceğini ortaya koymuştur. Fakat bu fark, yapının tümünde değildir. Belli bağlantılar erkeklerde daha yoğunken, bazı diğer bağlantılar dişilerde daha yoğundur.