Prof. Dr. Halil İnalcık “Moğollarla işbirliği yapan ve Fars kültürüne tutkun Selçuklu seçkin sınıfına hitap eden Celaleddin Rumi ile halk adamı Ahi Evren arasında düşmanlık vardı. Tokat, Kayseri, Sivas gibi büyük şehirlerde Moğollar kendilerine karşı çıkan esnafı katlettiler. Ahilere ait zaviyeleri Mevlevilere verdiler” diye yazmış Devlet-i Aliye kitabının 1. cildinde ( sayfa 39).
1243’te Moğollar Anadolu’yu işgal edip halkı soymaya başlayınca Türkmenler direnişe geçti. Direnişçilerin başında Türk Ahi Evren vardı. Mevlana, Ahi Evren’in baş düşmanıydı. O kadar ki onun hakkında ahlaksız dedikodular uydurmuştu. Ahi Evren’in karısı Fatma Bacı, Ahi Evren’in ölümünden sonra kimsesiz kalınca Ahi Evren’in yakın dostu Hacı Bektaş‘a sığınır. Hacı Bektaş ona bacı, diyerek korumasına alır. Mevlana, Hacı Bektaş’a ‘Bacısı kahpe’ diyerek hakaret eder. Ahi Evren Moğollara karşı direnirken Mevlana ve yandaşları işgalci düşmanlarla işbirliği yaptılar. Moğollar katlettikleri esnafın mal ve dükkanlarını Mevlana’nın adamlarına verdiler.
Ortaçağ tarihçisi Mikail Bayram, Ahi Evren’i Moğollara öldürtenin Mevlana olduğunu kitabında belgeleriyle kanıtlamıştır. (…) Mevlana’nın oğlu Aladdin Çelebi Moğollara karşı Ahi Evren’le işbirliği yaparak babasına başkaldırmıştı. Ahi Evren Konya’da Moğollara karşı başarılı olamayınca Kayseri’ye çekildi. Mevlana’nın oğlu Aladdin Çelebi Kayseri’deki çarpışmalarda öldü. Cenazesi Konya’ya getirildi. Mevlana oğlunun cenazesine katılmadı. Tüm ısrarlara rağmen cenaze namazını kıldırmadı. Mevlana’nın siyasi anlamda temel ilkesi şuydu: “Kim olursa olsun gücü, iktidarı elinde bulundurana biat et, itaat et”. Onun bu fikri maalesef Anadolu’da yüzyıllar içinde yaygınlaştı; kökleşti. İtaatçi-biatçi kültür buradan kaynaklanıyor. (…)
Mevlana’nın torunu Arif Çelebi kendisine neden Müslümanları (Karamanoğullarını) bırakıp Moğollara destek verdiğini soranlara “Günümüzde Allah gücü ve kudreti Moğollara vermiştir. Biz Mevleviler onlara itaat etmeyi kendimiz için zorunlu görürüz” diyerek bu ilkeyi kendi ağzıyla bir kez daha teyit etmiştir. (Yılmaz Dikbaş’ın ‘Gelin Yüzleşelim’ kitabından derleyerek özetle).
Kaynak: Ayşah Filiz Cemsu alıntıdır.
Peki, gelelim “Ahi Evren ” kimdir sorusuna:
Ahilik üzerine derin araştırmalar yapan Ortaçağ Profesörü Dr. Mikail Bayram, Anadolu Selçukluları döneminde Moğol saldırılarıyla Anadolu’nun sarsıldığı günlerde yaşayan Ahi Evren’in Türk ulusunun belleğinde farklı konularda farklı izler bırakan çok yönlü bir kişi olduğunu belirtmektedir.
Prof. Dr. Mikail Bayram yıllar süren araştırmaları sırasında ünü Türkiye sınırlarını aşan mizahçı Nasrettin Hoca ile Ahi Evren arasında büyük benzerlikler olduğunu saptamıştır.
Şimdi bunları Bayram’ın iddiaları olarak buraya almak istiyorum:
“Ahi Evren Anadolu Türkmenleri tarafından “Hoca Nasrettin” adıyla anılmaktadır. Öte yandan Ahi Evren’in gerçek adı “Mahmut Nasrettin’dir. Gerçek Nasrettin Hoca, yani Ahi Evren-ı Veli, 4 Nisan 1261 yılında Moğollar tarafından şehit edildi. Bu saldırıdan kurtulan öğrencileri Akşehir, Ilgın ve Afyon yöresine kaçarak oralara yerleştiler. Öğrencileri Akşehir’de Hoca Nasrettin’e bir makam kurdular. O da bugünkü Nasrettin Hoca türbesidir. Bu Anadolu’da çok rastlanan bir olaydır. Yunus Emre’nin 10 ayrı mezarının olması bunun en güzel örneğidir. Hoca’nın esnaf ve sanatkarlar arasında mesleki adı olan Ahi Evren Türkmenler arasında ise felsefi adı olan “Hace Nasrettin” ile bilinmektedir. Çünkü Hoca’nın esprili fıkralarının birçoğu mantık ve felsefe temeline dayanmaktadır.
O dönemde esnaf Türklerinin ünlü düşünürü Ahi Evren, Türkmenlerin ise Hoca Nasrettin olarak bilinmesinin nedeni, iki ayrı yaşam tarzı olan grubun aynı kişiyi farklı yönleri ile tanımasıdır.”