Bu sayfaya eriştiğinize göre azmedip beni aramışsınız. Vallahi bravo o zaman. İnsanın kendini tarif etmesi ne kadar da zor aslında. Bence gereksiz bir eylem. Buradan okuyarak ne öğrenilir ki?
Gündüzleri otomobil tamircisi, geceleri ise hevesli bir taksi şoförüyüm, burası da benim sitem. İstanbul’da yaşıyorum, Bıdık isminde harika bir köpeğim var ve piña colada içmeyi seviyorum. (Ve yağmura yakalanmayı.)
…ya da bunun gibi bir şeyler:
Uluslararası bir şirkette yöneticiyim. Bembeyaz bir yakam var. Ofis dilinde konuşmaya bayılırım. “Okey miyiz?” “Döncem ben sana” “e-maille bana şimdi, hemen reply ederim”
Hangisine inanmak istersen ona inan. 40 küsur yaşındayım. Var ise Tanrı’nın (her geçen gün kendisine inancım yok oluyor) bana en büyük lütfu sağlıklı bir oğul vermesidir. Annesine müteşekkirim, ellerinden ayaklarından öperim.
Tanıdık, arkadaş ve dost olmak üzere gruplandırırım insanları. “Arkadaş” lafı içi öylesine boşaltılmış gelir ki, herkese “arkadaşım” diyemem. Ama bir çok tanıdığım vardır. Dost kavramına girmeyelim bile….
Eski püskü bir karavanım var. Evet içinde her şeyim var; Mutfağım, duşum, tuvaletim, yatağım döşeğim, huzurum, mutluluğum. Eskisi gibi kaçamıyorum artık, herhalde bir daha da eskisi kadar özgür olamayacağım.
“Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler” misali üniversitelerde zorla ders verdiriyorlar bana. Gerçi beni tanıyan arkadaşlarım bu iş için biçilmiş kaftan olduğumu söyleseler de, ben bu kavrama biraz mesafeli yaklaşıyorum. Evet öğrencilerim de oldu bu dünyada, bazen kızdırsalar da hep öğrensinler istiyorum, açlıkları hiç bitmesin istiyorum, faydalı insanlar olsunlar istiyorum. Her geçen gün anlıyorum ki en kıymetli şey insan yetiştirebilmek.